Neden Düşünen Ben Miyim?

24.01.2023
689
Neden Düşünen Ben Miyim?

20.yüzyılın son çeyreğinde dünyaya gelmiş biri olarak 21. Yüzyılın hayatımızda birçok değişime ev sahipliği yaptığını rahatlıkla söyleyebilirim. Mesela çocukluğumuzun mevsimleri sırasını hiç şaşırmazdı, Eylül dediğimizde Sonbahar başlar Aralık ayında kar çoktan boyumuzu aşardı. Nisan da ağaçlar çiçeklerini açmaya başlar Temmuz geldiğinde güneşin tadını çıkarırdık. Okula ebeveyn yardımı olmadan mahalleden arkadaşlarımızla beraber gidebilirdik. Okul ciddi olmamız gereken bir yerdi, ev disiplinli, sokaksa baya şenlikliydi.

Yaşımız kaç olursa olsun yaşantımızla ilgili kararları büyükler verirlerdi, genelde bize ne düşündüğümüz pek sorulmazdı. Nasıl biri olduğumuzla ilgili de pek bir fikrimiz yoktu ve hatta dışardaki herkesin bizi bizden daha iyi bildiğini sarf eden cümlelerle etrafta dolaşmalarına şaşırdığım çok zamanlar olurdu. Bilgimizin kaynağı okulda öğretilenler, başta devlet ve sayıları parmakla sayılabilen özel radyo ve televizyon kanalları ve en önemlisi çevremizde gördüğümüz insanların bildiklerini zannettiklerinden ibaretti. Peki, insanlar mutlu muydular, yoksa çok mu iyi mutlu taklidi yapıyorlardı bilemiyorum ama yüzler gülümsüyordu.

21.yüzyıla girdiğimizde sanki değişim zamanı bekliyormuş gibi her şey hızla değişmeye başladı. Mevsimler eski bildiğimiz gibi değillerdi artık. Kar boyumuzu aşmıyor, yağmurlar baharda yağmıyordu.  Okullar, mahalleler, arkadaşlar her şey değişmeye başlamıştı. Kablolu telefonlar küçülüp ceplerimize girmeye başlamış, son mektuplar lise dönemlerinde gönderilmişti. Eskiden her sorduğumuza cevap alamazken bir an da her sorduğumuza cevap verebilen bir ekranın önünde bulmuştuk kendimizi: Adına bilgisayar diyorlardı. Henüz bizi tam olarak büyülemeyi başaramamıştı ama artık mahalledeki bilirkişilerin yerini almaya başladığını söyleyebilirdik. Bilgiye ulaşmak hiç bu kadar kolay olmamıştı. Ama yetmezdi kolayın da daha kolayı olmalıydı. Bilginin kaynağı masaüstlerimizde değil hemen elimizi attığımızda ulaşabileceğimiz kadar yanı başımızda olmalıydı.

Ve umutların çok daha üstünde bir şey gerçekleşti. İletişimin, bilginin, oyunun, eğlencenin hepsi bir cihazla elimizin altındaydı. Artık aklı olan sadece “Düşünen Ben” değil, elimizdeki cihaz da bizim gibi akıllıydı. Daha önce Kara Şimşek dizisinde Michael Knight’ın konuşan yapay zekâlı arabası Kitt, bir anda elimizin altında duruyordu. Biz ne yapacağımızı anlayamamışken bu akıllı cihaz bizi hiç bilmediğimiz yollara götürebiliyor, bize kalp atışlarımızla ilgili bilgiler verebiliyordu. Her geçen gün birçok yeni uygulama hayatımızın içine daha da giriyordu.  Bizim daha kendimizden pek bir haberimiz yokken akıllı cihazlar günde kaç adım attığımızdan daha da kaç adım atmamız gerektiğinden haberdardı.   Artık nasıl giyinmem, nasıl davranmam, nasıl para kazanmam, nasıl yaşamam gerektiği üzerine düşünmeme gerek yoktu. 20. Yüzyılda da benim yerime düşünen birileri vardı, 21. Yüzyılda da benim yerime düşünen birileri var. Bizi düşünen birileri olduğumuz için çok şanslı olsak gerek!

Peki, o zaman bu durumda  “Ben Neyim”?

Bu soruya bundan yaklaşık 400 yıl önce yaşamış Rene Descartes şöyle cevap vermiş:

“ Ben… Gerçek bir varlığım ve gerçekten varım; ama neyim? Cevap veriyorum: Düşünen bir şeyim…”

Rene Descartes’e 21. Yüzyıldan sesleniyor olsaydık muhtemelen kendisine çok azımızın “düşünen bir şey”, bir kısmımızın “düşünmeye üşenen bir şey ” büyük bir kısmımızın “düşünmeye gerek görmeyen bir şey” ve “başkalarının düşünceleriyle hareket eden bir şey” olduğunu söylerdik.

O da bize muhtemelen içinde bulunduğu yüzyılında benzer olduğunu bu sebeple “düşünen ben” i özellikle ortaya koyduğunu söyleyecekti.

Dünya da 7,5 milyon “Düşünen Ben” var ama çoğumuz bunun farkında bile olmadan yaşıyoruz. Benim yerime düşünen bir annem, benim yerime düşünen bir babam, benim yerime düşünen bir arkadaşım, benim yerime düşünen bir öğretmenim, okulum, işyerim, partim, bilgisayarım, cep telefonumun olması ne güzel ve belki de benim için, bu dünya için, bu toplum için en iyisini düşünüyorlardır.

Peki ya yanıltıcı olurlarsa. Benim için bu dünya için bu toplum için hiç de iyi olmazsa.

Düşünmek oldukça zor geldiği için benim yerime düşünen birilerine kendi hayatımı, toplumu, dünyayı emanet etmek beni bütün sorumluklardan kurtarıyor mu?

Ya da tüm düşünceler benim düşüncelerimden çok daha tutarlı, çok daha güçlü, sistemli, akıl ve mantık ilkeleriyle uyumlu ve benim için en iyisi de olabilir ama bütün bunlar benim yeniden düşünmeme engel olabilir mi? Bende sistemli, akıl ve mantık ilkeleriyle, tutarlı, güçlü düşünceler üretemez miyim? Sorgulayamaz, analiz edemez, onaylayamaz ya da reddedemez miyim?

Bu sayfanın oluşmasının nedeni  “Düşünen Ben” in farkında olup olmadığımızı sorgulamamız için Rene Descartes’ten da ilham alarak “Düşünen Ben Miyim” ismini almıştır.

Hepimiz birer “Düşünen Ben” iz. “Düşünen Ben” in her şeyi düşünebileceğini, en zor soruları cevaplayabileceğini, birey olarak “kendini tanıma”, “kendini analiz etme” “kendini inşa etme” durumuna gelebileceğini, aynı zamanda içinde yaşadığı dünyayı tanıma, sorgulama ve inşa etmenin de bir parçası olduğunun da farkındalığını hatırlatmak için kuruldu.

O halde Rene Descartes’in 17. Yüzyıldan bize verdiği mesaj “Düşünen Ben Miyim” de çıkmış olduğu felsefe yoluna fener olsun “Yeni bir başlangıç yap; düşündüğün ve bildiğin her şeyden arın; hakikatin açık ve seçik bir şekilde derhal bilinebileceğine dayanan bir sistem inşa et”.

Aygül BALKIN

YAZAR BİLGİSİ